|
Dünya Ekonomisi
Amerikan
Borsalarının İşleyişi
Sürümde binlerce hisse senedi
bulunmasına karşın bunlar arasında en
büyük, en iyi tanınmış ve en çok
alım-satım gören şirketlerin hisse
senetleri genelde New York Menkul
Kıymetler Borsası'na (New York Stock
Exchange - NYSE) kayıtlıdır. Borsa'nın
geçmişi bir gurup aracının New York
kentinde Wall Street'teki (Wall Sokağı)
bir çınar ağacının altında toplanıp
hisse senetlerinin nasıl alınıp
satılacağına ilişkin belirli kurallar
saptadıkları 1792 yılına kadar uzanır.
1990'ların sonlarına gelindiğinde
NYSE'de 3.600 değişik hisse senedi
kayıtlıydı. NYSE'de 1.366 üye ya da
aracı şirket tarafından büyük paralar
ödenerek satın alınan ve bireyler adına
hisse senedi alıp satmak için kullanılan
"yer" vardır. Borsa ile aracı şirketler
arasında iletişim elektronik olarak
yapılır. Fiyatları bildirebilmek ve
siparişleri alabilmek için 200 mil
(yaklaşık 320 kilometre) fiber-optik
kablo döşenmesi ve 8.000 telefon
bağlantısı kurulması gerekmiştir.
Hisse senetleri
nasıl alınıp satılır?
Sözgelimi California'da bir öğretmen
denizaşırı geziye çıkmak istesin. Gezi
giderlerini karşılamak için elindeki 100
adet General Motors hisse senedini
satmaya karar verir. Müşterisi olduğu
aracıyı arar ve senetlerini en kısa
sürede en iyi fiyattan satmasını ister.
Aynı gün Florida'daki bir mühendis,
biriktirdiği parayı 100 adet General
Motors hisse senedi almak için
kullanmayı düşünür ve kendi aracısını
arayıp piyasadaki fiyattan 100 senet
"satın alma"sı için emir verir. Her iki
aracı bu emirleri NYSE'deki
temsilcilerine ileterek gerekli
pazarlığa başlamalarını isterler. Tüm
bunlar bir dakikadan daha kısa bir zaman
içinde gerçekleşir.
Sonuçta öğretmen parasını mühendis de
hisse senetlerini alır ve aracılarına
gereken komisyonu öderler. Söz konusu
işlem borsadaki diğer işlemler gibi
açıkça yapılır ve sonuçlar ülkedeki her
bir borsa kuruluşuna elektronik ortamda
duyurulur.
Bu süreçte yaşamsal bir rol oynayan
borsa "uzmanları" alım ve satım
emirlerini ustaca uyuşturup piyasanın
düzenli bir biçimde işlemesini
sağlarlar. Yeterli alıcı ya da satıcı
bulunmadığı durumlarda gerekirse
uzmanlar kendileri de hisse senedi alır
ya da satarlar.
Enerji endüstrisine ilişkin çok sayıda
hisse senedinin kayılı bulunduğu ve daha
küçük bir kuruluş olan Amerikan Menkul
Kıymetler Borsası da Wall Sokağı
bölgesindedir ve aşağı yukarı NYSE gibi
çalışır. Diğer bazı büyük ABD
kentlerinde de daha küçük bölgesel
menkul kıymetler borsaları vardır.
En yoğun hisse senedi alışverişi Hisse
Senedi Alım-Satımcıları
Otomatikleştirilmiş Fiyat Ulusal Derneği
(National Association of Securities
Dealers Automated Quotation - NASDAQ)
sistemi çerçevesinde yapılır. Tezgah
üstü borsası denilen ve yaklaşık 5.240
değişik hisse senedinin alım-satımını
düzenleyen bu kuruluş belirli bir
mekanda faaliyet göstermez; hisse senedi
ve bono alım-satımcılarının
oluşturdukları bir elektronik iletişim
ağıdır.
Tezgah üstü işlemleri denetleyen Hisse
Senedi Aracıları Ulusal Derneği yasa
dışı çalıştığı ya da borçlarını ödeyemez
duruma geldiği anlaşılan şirketleri ya
da aracıları sistemden uzaklaştırma
yetkisine sahiptir. Bahis konusu
piyasada işlem gören hisse senetlerinin
çoğu daha küçük ve daha istikrarsız
şirketlere ait olduğu için NASDAQ diğer
iki büyük borsadan daha riskli bir
piyasa olarak bilinir. Buna karşılık
yatırımcılara pek çok fırsat sunar.
1990'larda hızla büyüyen ileri teknoloji
hisse senetlerinin çoğunluğu NASDAQ'ta
işlem görmüştür.
BİR YATIRIMCILAR
ÜLKESİ
Menkul kıymetler borsalarında eşi
görülmemiş bir yükselmeye hisse senedi
sahibi olmaktaki kolaylık da eklenince
bireyler 1990'larda borsalarda büyük
ölçüde işlem yapmaya başladılar. New
York Borsası'nda ya da diğer adıyla
"Büyük Tabela"da 1980'de bir yılda 11,4
milyar hisse el değiştirmişken bu sayı
1998'de 169 milyar oldu. 1989-1995
yılları arasında ABD'de doğrudan doğruya
ya da emeklilik fonları gibi aracılar
kullanarak hisse senedi sahibi olmuş
bulunan ailelerin oranı toplamın yüzde
31'inden yüzde 41'ine yükseldi.
Bireylerin parasını alıp onlar adına
çeşitli hisse senedi portföylerine
yatırım yapan karşılıklı fonlar
sayesinde halkın borsa faaliyetlerine
katılması çok kolaylaştı. Karşılıklı
fonlar kendilerini bu iş için yeterli
bulmayan ya da binlerce hisse senedi
arasında seçim yapmaya zamanı olmayan
küçük yatırımcıların paralarını
profesyoneller aracılığıyla
değerlendirmelerine olanak yaratırlar.
Sözü edilen kuruluşların elinde çeşitli
hisse senedi gurupları bulunduğu için
yatırımcıları bireysel hisselerin
değerinde görülebilecek ani
değişikliklere karşı belirli bir ölçüde
korumuş olurlar.
Her biri değişik türde yatırımcıların
gereksinimlerini ve önceliklerini
karşılayacak biçimde düzenlenmiş
düzinelerce karşılıklı fon vardır. Bazı
fonlar kısa sürede gelir sağlamaya
yönelikken bazıları da uzun vadede
sermaye değeri yükselişi yaratmaya
çalışırlar. Bazıları ihtiyatlı bir
biçimde yatırım yaparlar; buna karşın,
bazıları da daha büyük kazanç elde etmek
umuduyla daha büyük risklere atılırlar.
Bazılarının sadece belirli endüstrilere
ya da yabancı şirketlere ait hisse
senetleriyle ilgilenmelerine karşılık
bazıları da değişken piyasa stratejileri
uygularlar. Bahis konusu fonların sayısı
1980'de 524 iken 1998 sonunda 7.300'e
fırladı.
Sağlıklı kazanç elde etmenin ve geniş
bir seçenek alanına sahip olmanın
çekiciliği nedeniyle Amerikalılar
1980'lerde ve 1990'larda karşılıklı
fonlara büyük ölçüde yatırım yaptılar.
1990'ların sonlarında yatırımcıların
karşılıklı fonlarda 5,4 trilyon
dolarları vardı; bu fonlarda parası olan
aile oranı da 1979'da yüzde 6'dan
1997'de yüzde 37'ye çıktı.
HİSSE SENEDİ
FİYATLARI NASIL BELİRLENİR
Hisse senedi fiyatları çeşitli ögelerin
hiçbir uzman tarafından sağlıklı olarak
anlaşılamayacak ya da önceden
kestirilemeyecek bir biçimde birleşmesi
sonucunda belirlenir. Ekonomistlere göre
fiyatlar genelde şirketlerin gelecekteki
para kazanma kapasitelerini yansıtır.
Yatırımcılar gelecekte önemli kar
edineceğini bekledikleri şirketlerin
hisse senetlerine yönelirler; çok kişi
bu gibi şirketlerin hisse senetlerini
almak istedikleri için de söz konusu
senetlerin fiyatı yükselir. Buna karşın,
yatırımcılar geleceği pek parlak olmayan
şirketlerin hisse senetlerini almaktan
kaçınırlar; az sayıda birey böyle
senetleri almak isteyeceği ve çok sayıda
birey de onları elden çıkarmaya
çalışacağı için fiyatlar düşer.
Yatırımcılar hisse senedi almaya ya da
satmaya karar verirlerken iş
çevrelerinin genel durumunu ve
geleceğini, yatırım yapmayı düşündükleri
şirketin parasal konumunu ve gelişme
olasılıklarını incelerler ve hisse
senedi getirilerinin geleneksel düzeyin
altında mı üstünde mi olduğuna bakarlar.
Faiz oranlarındaki eğilimler de hisse
senedi fiyatlarını önemli ölçüde
etkiler.
Faiz oranlarının yükselmesi genelde
hisse senedi fiyatlarını düşürür; çünkü,
bu kısmen ekonomik faaliyetlerdeki genel
yavaşlamanın ve şirket karlarındaki
azalmanın habercisidir, kısmen de
yatırımcıların borsayı bırakıp yüksek
faiz getiren başka alanlara
yönelmelerini teşvik eder. Bunun aksine,
faiz oranlarının düşmesi hem daha kolay
borç alınabileceği ve daha hızlı büyüme
sağlanabileceği anlamına geldiği hem de
faiz getiren yeni alanların yatırımcılar
açısından çekiciliğini yitirmesi
sonucunu doğurduğu için çok kez hisse
senedi fiyatlarının yükselmesine yol
açar.
Buna karşılık, belirli başka ögeler
durumu karmaşıklaştırır. İlk olarak,
yatırımcılar genellikle o andaki
getirileri göz önünde tutmak yerine
belirsiz bir geleceğe yönelik
beklentilerine uyarak hisse senedi
alırlar. Bahis konusu beklentiler de çok
kez mantıklı ve doğru olmayan çeşitli
faktörlerin etkisinde kalır. Bu nedenle
fiyatlar ve getiriler arasındaki kısa
vadeli bağ çok zayıf olabilir.
İvme de hisse senedi fiyatlarını
etkileyebilir. Fiyatların yükselmesi
doğal olarak daha çok sayıda alıcıyı
piyasaya çeker ve bunun üzerine fiyatlar
daha da yükselir. Onları ileride daha da
yüksek bir fiyatla satma beklentisi
içinde hisse senedi alan spekülatörler
de bu yükselme baskısını arttırırlar.
Uzmanlar hisse senedi fiyatlarının
sürekli yükselişini "ayı" piyasası
olarak tanımlarlar. Spekülasyon humması
daha fazla sürdürülemeyince fiyatlar
düşmeye başlar. Fiyatların düşmesinden
endişelenen yatırımcıların sayısı
çoğalınca ellerindeki hisse senetlerini
satmaya çalışırlar ve bu da düşüş
eğilimini hızlandırır. Bu duruma ise
"boğa" piyasası denir.
PİYASA
STRATEJİLERİ
Ellerindeki hisse senetlerini uzun süre
tutmaya razı olan yatırımcılar başka
finansal yatırımlar yapmak yerine menkul
kıymetler borsasına yönelince XX.
Yüzyıl'ın büyük bir bölümünde daha
yüksek gelir sağladılar.
Hisse senedi fiyatları kısa vadede çok
oynak olabilir ve bu nedenle de
borsadaki düşüş sırasında ellerindeki
senetleri satan yatırımcılar kolayca
zarara uğrayabilirler. Sözgelimi,
Amerika'daki en büyük karşılıklı fon
kuruluşlarından birinin ünlü bir eski
başkanı olan Peter Lynch, 1998'de, ABD
hisse senetlerinin geçmiş 72 yılın
20'sinde değer yitirdiğini söyledi.
Lynch'e göre, borsanın 1929'daki
çöküşünde değer yitiren hisse
senetlerinin eski değerine yükselmesi
için yatırımcıların 15 yıl beklemeleri
gerekti.
Buna karşılık, ellerindeki senetleri 20
yıl ya da daha uzun süreyle bekleten
bireylerin hiç kaybı olmadı. Federal
hükümetin Genel Muhasebe Dairesi
tarafından Kongre'ye sunulmak amacıyla
hazırlanan bir incelemede, 1926'dan beri
yaşanan en kötü 20 yıllık dönemde hisse
senedi fiyatlarının yüzde 3 arttığı
belirtildi. En iyi 20 yıl içindeyse
fiyatlar yüzde 17 yükseldi. Bunun
aksine, hisse senedi yerine en yaygın
yatırım aracı olan 20 yıl vadeli
tahvillerin getirisi yüzde 1'le yüzde 10
arasında değişti.
Anılan incelemelere dayanan ekonomistler
çeşitli hisse senetlerini içeren bir
portföy oluşturup uzun süre ellerinde
tutan küçük yatırımcıların en yüksek
getiriyi sağladıkları sonucuna
varmışlardır. Buna karşın, bazı
yatırımcılar kısa vadede daha yüksek
gelir sağlayacaklarını umarak belirli
riskleri göze alırlar. Bu amaçla da
çeşitli stratejiler geliştirirler.
Teminat Karşılığı Hisse Senedi Alımı:
Amerikalılar krediyle pek çok şey
alırlar ve hisse senetleri de bunun
dışında kalmaz. Belirli yatırımcılar
yüzde elli 50 peşin ödeyip kalanı için
de aracılarına borçlanarak "teminat
karşılığı" hisse senedi satın
alabilirler. Teminat karşılığı alınan
hisse senetleri değer kazanırsa bu
yatırımcılar onları satıp aracılarına
olan borçlarını, faizleri ve komisyonu
ödeyebilir ve yine de kar
sağlayabilirler. Eğer senetler değer
yitirirse aracı bir "teminat çağrısı"
yapar ve yatırımcıyı hesabına ek para
ödemeye zorlar ve böylelikle alacağı
olan para hisse senetleri değerinin
yarısından az bir miktarda kalır.
Yatırımcı nakit ödeyemezse aracı
senetlerin bir kısmını zararına satıp
borcu karşılar.
Teminat karşılığı hisse senedi alımı bir
tür finansal kaldıraçtır. Yüksek risk
taşıyan işlemlere girişerek kumar
oynamak isteyen spekülatörlere daha çok
hisse senedi alma fırsatı yaratır. Eğar
yatırıma ilişkin kararları doğruysa
spekülatörler daha büyük bir kar elde
edebilirler; fakat, piyasayı yanlış
değerlendirirlerse daha büyük zarara
uğrayabilirler.
ABD'nin merkez bankası olan Federal
Rezerv Kurulu (çok kez "the Fed" adıyla
tanınır) yatırımcıların satın alınacak
hisse senedi için ödemeleri gereken para
miktarını belirleyen en düşük teminat
oranlarını saptar. Kurul bu oranları
değiştirebilir. Eğer piyasanın
canlanmasını amaçlıyorsa düşük oranlar
belirler. Spekülatif alımları sınırlamak
istediğinde de oranları yüksek tutar.
Federal Rezerv Kurulu zaman zaman yüzde
100 ödeme yapılmasını talep eder; fakat,
XX. Yüzyıl'ın son yirmi yılı süresince
oranı daha çok yüzde 50'de tutmuştur.
Açığa Satış Yapmak
Bir başka spekülatör gurubu da "açığa
satış yapanlar" diye bilinir. Belirli
bir hisse senedinin değer yitireceğini
düşünürlerse aracılarından ödünç
aldıkları hisse senetlerini satıp
onların yerine başka senetleri ileride
açık piyasada daha düşük fiyatla alarak
kar etmeyi umarlar. Söz konusu yöntem
ayı piyasası oluştuğunda kar etme
fırsatı verirse de hisse senedi
alım-satımındaki en riskli yoldur. Eğer
açığa satış yapan yatırımcı yanlış
tahminde bulunmuşsa sattığı hisse
senetleri birden değer kazanıp onun
büyük zarar görmesine yol açabilir.
Opsiyon (Seçmeli
Vadeli İşlem)
Pek fazla olmayan bir miktar nakit
paraya finansal kaldıraç uygulamanın bir
başka yolu da belirli bir hisse senedini
ileride şimdiki fiyatına yakın bir
fiyatla almak için "alım" opsiyonu
sözleşmesi yapmaktır. Piyasadaki fiyat
yükselirse alıcı opsiyon hakkını
kullanıp hisse senetlerini bu daha
yüksek fiyattan satarak kar edebilir ya
da hisse senedinin fiyatı yükseldiği
için kendi değeri de artmış olan opsiyon
hakkını satabilir.
"Satım" opsiyonu sözleşmesi yapmak ise
bunun tersine işler ve belirli bir hisse
senedini ileride şimdiki fiyatına yakın
bir fiyatla satma taahhüdü oluşturur.
Açığa satış gibi satış opsiyonu da
yatırımcıların piyasanın düşmesinden
yararlanmalarını sağlar. Buna karşılık,
fiyatlarda bekledikleri gelişmeler
olmazsa yatırımcılar büyük zarara
uğrayabilirler.
DÜZENLEYİCİLER
1934'te kurulmuş olan Menkul Kıymetler
ve Borsalar Komisyonu (Securities and
Exchange Commission - SEC) Birleşik
Devletler'deki borsaların en başta gelen
düzenleyicisidir. 1929'dan önce
borsaları eyaletler düzenlemekteydiler;
fakat, 1929 yılında borsadaki çöküşün
Büyük Bunalım'ı başlatması bu yöntemin
yetersiz olduğunu kanıtladı. 1933
tarihli Menkul Kıymetler Yasası ve 1934
tarihli Menkul Kıymetler Borsası Yasası
küçük yatırımcıları sahtecilikten koruma
ve şirketlerin mali raporlarını
kolaylıkla anlamalarını sağlama
konularında federal hükümete birbiri
ardından önemli roller kazandırdı.
Komisyon bu amaçlara erişmek için bir
düzenlemeler ağı uygular. Halka hisse
senedi, bono ve başka senetler sunan
şirketler SEC'e ayrıntılı bir mali kayıt
belgesi vermek zorundadır ve bu bilgiler
halka açıklanır. SEC bu belgelerin tam
ve doğru olup olmadığına karar verir ve
böylelikle yatırımcıların piyasadaki
menkul kıymetler konusunda sağlam ve
gerçekçi kararlar almaları güvence
altına konulmuş olur.
SEC hisse senetleri çıkarıldıktan sonra
da borsadaki işlemleri denetler ve
fiyatlarla oynanmasını engelleyen
yönetmeliklerin uygulanmasını sağlar; bu
nedenle, aracılar, tezgah üstü piyasada
işlem yapanlar ve borsaların kendileri
SEC'ye kayıt yaptırmak zorundadırlar.
Komisyon bunlara ek olarak şirketlerin
hisse senetleri kendi elemanları
tarafından alınıp satıldığında bunun da
kamuya bildirilmesi zorunluluğu getirir;
Komisyon'un görüşüne göre, bahis konusu
"içerdekiler" kendi şirketleri hakkında
özel bilgi sahibi sahibidirler ve
onların yaptıkları hisse senedi alımları
ya da satımları diğer yatırımcıların
şirketin geleceğine ilişkin güvenleri
konusundaki düşüncelerini etkileyebilir.
Kuruluş ayrıca içerdekilerin henüz
yayınlanmamış bilgilere dayanarak
alım-satım yapmalarını da engellemeye
çalışır. SEC 1980'lerde sadece şirket
üst düzey yetkililerini ve başkanlarını
değil şirketlere ilişkin açıklanmamış
bilgilere erişebilecek sıradan
görevlilerin hatta şirket dışındaki
avukatlar benzeri kişilerin yaptığı
alışverişleri bile izlemeye başladı.
SEC'de Başkan tarafından atanan beş
komiser görev yapar. En fazla üç komiser
aynı siyasi partinin üyesi olabilir; her
yıl bir komiserin beş yıllık görev
süresi sona erer.
|
|
|
|