amerikanticaretilkeleri
|
Dünya Ekonomisi
Amerikan Ticaret
İlkeleri
Birleşik Devletler hukukun üstünlüğü
ilkesine bağlı bir açık ticaret sistemine
inanmaktadır. Amerikan başkanları İkinci
Dünya Savaşı'ndan beri dünya ticaretine
katılmanın Amerikalı üreticilerin büyük
yabancı piyasalara girme ve tüketicilere de
seçebilecekleri daha çeşitli ürünler sağlama
fırsatı yaratacağını ileri sürdüler.
Amerikalı liderler daha yakın yıllarda
yabancı üreticilerden gelen rekabetin
çeşitli malların fiyatını da düşüreceğini ve
enflasyon baskısını önleyeceğini
belirttiler.
Amerikalılar serbest ticaretin diğer
ülkelere de yaradığını iddia etmekte ve
ekonomistler de ticaret sayesinde ülkelerin
en etkin biçimde sağladıkları mal ve
hizmetleri üretmeye yoğunlaştıklarını ve
böylelikle tüm uluslar topluluğunun
üretkenlik düzeyinin yükseldiğini uzun
süredir ileri sürmektedirler. Amerikalılar,
buna ek olarak, ticaretin her ülkede
ekonomik büyümeyi, toplumsal istikrarı ve
demokrasiyi teşvik etmesinin yanı sıra tüm
dünyada gönenci, hukukun üstünlüğünü ve
uluslararası ilişkilerde barışı
geliştirdiğine inanırlar.
Açık ticaret sistemi ülkelerin birbirlerinin
piyasalarına adil koşullarda ve ayırım
gözetilmeden erişebilmelerini gerektirir. Bu
amacın sağlanabilmesi için Birleşik
Devletler çok taraflı ya da iki taraflı
anlaşmalar uyarınca ticaret engellerini
azaltarak karşılıklılık gösteren ülkelerin
ABD piyasalarına girebilmelerine izin
vermeye hazır bulunmaktadır.
Ticaretin liberalleştirilmesi amacıyla
geleneksel olarak ticaretin önünde bulunan
gümrük tarifesi engellerinin ve belirli
tarife dışı engellerin azaltılmasına
odaklanılmışsa da son yıllarda bazı diğer
uygulamalar da bunlar arasına alındı.
Amerikalılar sözgelimi her ülkenin ticaret
yasalarının ve uygulamalarının şeffaf
olması, yani herkesin kuralları bilip eşit
koşullarda rekabet edebilmesi gerektiğini
iddia etmektedirler. Birleşik Devletler ve
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization
for Economic Cooperation and Develpoment -
OECD) üyeleri 1990'larda yabancı ülke
yetkililerinin ticari çıkar elde etmek
amacıyla rüşvet almalarının yasalara aykırı
olduğunu kabul ederek şeffaflık konusunda
yeni bir adım attılar.
Birleşik Devletler ayrıca yabancı ülkeleri
endüstriyel düzenlemeleri gevşetmeleri, geri
kalan düzenlemeleri de şeffaf konuma
getirecek önlemleri almaları, yabancı
şirketlere karşı ayırımcılık yapmamaları ve
uluslararası uygulamalara uymaları konusunda
sık sık zorlamaktadır. Amerika'nın bu ilgisi
bazı ülkelerin bahis konusu düzenlemeleri
ihraç mallarının piyasalarına girişini
engelleyecek dolaylı bir araç olarak
kullanabilecekleri kuşkusundan
kaynaklanmaktadır.
Başkan Bill Clinton (1993-2001) yönetimi ABD
ticaret politikasına bir boyut daha
eklemiştir. Yönetim ülkelerin asgari çalışma
ve çevre standardlarına uymalarını
istemektedir. Amerikalılar ülkedeki göreli
olarak daha yüksek çalışma ve çevre
standardlarının ABD kökenli malların
maliyetini yükseltebileceğinden ve bu
nedenle de yerli endüstrilerine daha gevşek
düzenlemeler uygulayan ülkelerin
şirketleriyle rekabet edemeyeceklerinden
korktukları için kısmen böyle bir tutum
içine girmekte, ayrıca, yabancı ülkelerdeki
işverenler uluslararası piyasalarda daha
etkili bir rekabete girebilmek amacıyla
işçilerini istismar eder ya da çevreye zarar
verirlerse o ülkelerin serbest ticaretin
sağladığı çıkarlardan
yararlandırılmayacaklarını da
söylemektedirler.
Clinton yönetimi söz konusu konuları
1990'ların başlarında dile getirdi ve
Amerika'nın NAFTA'yı onaylamasına karşılık
Kanada ve Meksika'nın çevre sorunlarına ve
çalışma standardlarına uyacaklarını belirten
ek anlaşmalar yapmalarında ısrar etti.
Birleşik Devletler Başkan Clinton yönetimi
sırasında Uluslararası Çalışma Örgütü ile
işbirliği yapıp gelişmekte olan ülkelerin
güvenli işyerleri kurmalarına ve temel işçi
haklarını güvence almalarına yardımcı oldu
ve bu konumdaki çok ülkede çocuk işçiliğinin
azaltılmasına yönelik programları finanse
etti. Yine de Clinton yönetiminin ticaret
anlaşmalarını çevrenin korunmasına ve
çalışma standardlarına bağlama çabaları
diğer ülkelerde ve hatta Birleşik
Devletlerde bile çelişkili bir konu olarak
kalmaktadır.
Birleşik Devletler ayırımcılık yapmama
ilkelerine genelde uymakla birlikte belirli
tercihli ticaret düzenlemelerine de taraf
olmuştur. Sözgelimi Genelleştirilmiş ABD
Tercihler Sistemi yoksulluk çeken ülkelerin
Birleşik Devletler'e ihraç ettikleri bazı
mallardan gümrük vergisi almayarak bu
ülkelerin ekonomik kalkınmalarını teşvik
etmeyi amaçlamaktadır; belirli bir mal
üreticisinin ABD piyasalarında rekabet için
yardıma gereksinimi kalmayınca söz konusu
tercih de ortadan kalkmaktadır.
Bir başka tercihli ticaret programı olan
Antiller Havzası Girişimi ekonomik bir
çabalama içinde olan ve Birleşik Devletler
için politik açıdan önem taşıdığı düşünülen
bölgeye ekonomik destek sağlamak amacıyla
yaratılmıştır; program Antillerden Birleşik
Devletler'e dokumalar, belirli deri
ürünleri, şeker ve petrol ürünleri dışında
yapılacak tüm ihracattan gümrük vergisi
alınmamasını öngörmektedir.
Birleşik Devletler politik amaçlarla serbest
ticareti teşvik etmeye yönelik genel
politikasından zaman zaman ayrılmakta ve
insan haklarını ihlal ettiğine, terörizmi
desteklediğine, uyuşturucu kaçakçılığına göz
yumduğuna ya da uluslararası barış
karşısında bir tehdit oluşturduğuna inanılan
ülkelere yapılan ihracatı sınırlamaktadır.
Sözü edilen ticaret yasakları uygulanan
ülkeler arasında Küba, İran, Irak, Libya,
Kuzey Kore, Sudan, Suriye ve Birmanya
bulunmaktadır. Ayrıca Kongre her yıl Çin'le
"normal ticari ilişkiler" sürdürülüp
sürdürülmeyeceğine karar vermekle yükümlüdür
ve bu karar ticaret politikası kadar en
azından Amerikalıların bu ülkenin insan
hakları konusundaki uygulamalarına nasıl
baktıklarına da bağlı olmaktadır.
Birleşik Devletler'in politik amaçlarla
ticaret yaptırımları uygulaması yeni bir
olgu değildir. Amerikalılar 200 yılı aşkın
bir süre önce yaşanmış olan Amerikan Devrimi
günlerinden beri yaptırımlara ve ihracat
kontrollerine başvurmaktadırlar. Yine de
Kongre ve federal kuruluşlar dış politika
amaçlarına erişmekte ticaret politikasının
etkili bir araç olup olmadığını hala yoğun
bir biçimde tartışmaktadırlar.
|
|
|
|